Biz kimiz?

Kürtaj Yasağına Hayır İnisiyatifi, kürtajı yasaklayacak/sınırlayacak bir yasa tasarısına karşı kurulmuştur.

Kürtaj Yasağına Hayır İnisiyatifi, çeşitli düşüncelerden, politik eğilimlerden gelen kadınların oluşturduğu bir girişimdir.

Her hafta Cumartesi günleri İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde toplanıp Taksim’e yürüyoruz.

Başka inisiyatiflerle yanyana gelmeye çalışıyoruz. Başka kadın inisiyatiflerin düzenlediği eylemlere katılıyoruz.

Kürtaj Yasağına Hayır İnisiyatifi, kürtaj yasasına karşı olan herkese açıktır.

Kürtaj cinayet değil, haktır!

Çocuk doğurmak ya da doğurmamak kadınların vereceği bir karadır. Kürtaj hakkına saldırmak, temelde, kadının kendi bedeni üzerindeki kontrol hakkını elinden almak; kadının görevini ba- sitçe "çocuk doğurmak ve onu yetiştirmek" olarak tanımlayarak "çekirdek aileyi" koruma güdüsü taşıyor. Kalkınma adına, nüfus politikası adına, daha fazla iş gücüne olan ihtiyacınız için kadın cinselliğini kontrol etme politikalarınız kabul edilemez.

Sağlık Bakanı İstifa

Kürtaj hakkının 4 hafta ile sınırlandırılması kürtajın yasaklanması demektir! Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın tecavüz sonucu gebeliklerde doğum yapılmasıyla ilgili yaptığı açıklamalar tecavüzü meşrulaştırıyor! Tecavüzü normalleştiren Sağlık Bakanı istifa etmelidir!

Kürtaj yasağı kadınları öldürür

Kürtajın yasak veya sınırlı olduğu yerlerde kadınlar sağlıksız, güvenli olmayan koşullarda düşük yapmak zorunda kalıyor. Her yıl binlerce kadın bu koşullar yüzünden ölüyor, sakat kalıyor.

Evli kadınların kürtaj hakkını kocasının izniyle sınırlayan mevcut yasa, kürtajın sadece kadının

kararıyla gerçekleşebileceği şeklinde değişmelidir.

Ücretsiz, güvenli, sağlıklı koşullarda ve ulaşılabilir kürtaj kadınların temel haklarından biridir.
Kürtaj hakkının gaspına yönelik herhangi bir yasal değişikliği aklınızdan geçirmeyin! Şayet kürtaj hakkının sınırlandırılması veya yasaklanmasına ilişkin bir yasa meclisin gündemine gelirse bizler de Kürtaj Haktır demek için meclis önünde olacağız! Bu yasayı geçirm- enize izin vermeyeceğiz.

Sen kadınlarla uğraşmayı bırak Erdoğan, Roboski katliamının hesabını ver!

Kürtaj haktır, uludere katliam! Beden benim, karar benim.

Kürtaj tartışması: Kadınların bedenleri üzerindeki kontrol hakkı

Kadınların özgürlüğü için verilen mücadelenin bir kazanımı olan kürtaj hakkı, tüm dünyada kürtaj hakkı yasallaştığından beri sağcıların saldırısı altında. Sağın argümanları genellikle ceninin "yaşama hakkı" üzerinden, "vicdan" ve "ahlak" çerçevesinden üretilir. Tayyip Erdoğan da bu tartışmaya en alt seviyeden, "Kürtaj cinayettir" diyerek katıldı. Oysa kürtaj hakkı tamamen politik bir tartışma ve kadınların kendi bedenleri üzerindeki kontrol hakları ile ilgili.

Kürtajın tarihinin 4. yüzyıla kadar geri götürülebileceği biliniyor. Yasal olmadığı veya cezai yaptırıma tabi tutulduğu dönemlere ait istatikler pek bilinmese de, yasallaşmasından önce kaçak yollarla gerçekleştirilen kürtajların sonucu her yıl on binlerce kadının hastanelere başvurduğu bir gerçek. Kürtajın bir hak olarak yasallaşması ise, örneğin İngiltere'de 1967'de veya ABD'de 1973'te, o dönemlerdeki kadın hareketlerinin verdiği kitlesel mücadelelerin ürünü. Ve o günden beri sağcılar, bu yasaların ya içeriğini daraltmak ya da toptan kaldırılmasını sağlamak için mücadele ediyorlar.

Türkiye'de ise kürtaj ilk kez 1980 cuntasından sonra "nüfus planlaması" tertibatı çerçevesinde -gebeliğin ilk 10 haftası dahilinde- serbestleştiriliyor. Bir toplumsal mücadele dalgasının ürünü olmadığı için, konu ile ilgili geniş kitleleri kapsayan bir tartışma ortamının yaşandığını söylemek güç.

Bu yüzden Başbakan Tayyip Erdoğan, klasik bir sağcı olarak kürtaj hakkına saldırmak istediğinde, Avrupa'daki fikirdaşları gibi "yasal kürtaj süresinin 24 haftadan 20 haftaya düşürülmesi" gibi daha küçük hedeflere yönelmek yerine "Kürtaj cinayettir" diyerek tartışmanın en başına dönmeyi seçebiliyor. Üstelik sağcıların bu klasik "yaşam hakkı" argümanı, tartışmanın bu coğrafyada köklü bir geçmişi bulunmadığı için çok çekici bulunabiliyor, taraftar toplayabiliyor.

Ahlak veya vicdan tartışması mı?

Sağın meseleyi "cenini öldürme" diye dillendirip tartışmayı "ahlaki" ve "vicdani" bir boyuta çekmeye çalışmasının ardında, Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle söylersek, tamamen ideolojik gerekçeler var. Öyle ya, yüzlerce insanın hayatını kaybedeceği bile bile sınır ötesi operasyon tezkeresi oylanırken hiçbir AKP'li vekilin aklına "vicdan" veya "yaşam hakkı" gelmiyor. Veya hasta tutsakların tedavi görebilecekleri düzenlemelerin yapılması gündeme getirilidğinde yine Başbakan'ın aklında yaşam hakkına dair bir kırıntı göremezsiniz. Hatta sağcı politikacılar "Her kürtaj cinayettir, her kürtaj bir Uludere'dir" dediklerinde Uludere'de cinayet işlediklerini seve seve kabullenirler.

Üstelik, Avrupa'daki "yaşam yanlısı" (yani aslında "kadının seçme hakkına karşı") lobilerin hazırlattığı "bilimsel" araştırmaların da çoğu yanlışlanmış durumda. Ceninin "hissedebildiği" veya "hareket ettiği" yönündeki iddialar tıbbi araştırmalar tarafından yalanlanıyor.

Kürtaj hakkına saldırı neyi hedefliyor?

Bizim için ise, potansiyel bir canlı olan, doğuma kadar kadının bedenine bağlı bulunan ceninin "hakları", hiçbir zaman kadınların haklarının önüne konulamaz.

Sağcıların kürtajın cinayet olduğunu ileri süren argümanı, kadını basit bir kuluçka makinesi olarak gören, onu "biyolojinin kölesi" yapmayı amaçlayan, erkeklerden farklı olarak onun cinselliğini doğurganlığına eşiteyen cinsiyetçi ideolojinin bir ürünü.

Kürtaj hakkına saldırmak, temelde, kadının kendi bedeni üzerindeki kontrol hakkını elinden almak; kadının görevini basitçe "çocuk doğurmak ve onu yetiştirmek" olarak tanımlayarak kapitalizmin kutsal ahlakını, ve yeni işçi kuşaklarının "terbiye" içerisinde yetişmesini sağlayacak "çekirdek aileyi" koruma güdüsü taşıyor. Tartışma bu yüzden tamamen politik.

Kadının seçme hakkı için mücadele

Üstelik yasal kürtaj hakkına saldırılması en çok işçi kadınları vuruyor. Kürtajla ilgili yasaklar uygulandığında kürtajlar sona ermiyor, kaçak yollarla yapılmaya devam ediliyor. Orta ve üst sınıf kadınlar yurt dışını veya özel klinikleri tercih edebilirken, yoksullar "yeni işçi kuşakları" üretme dışında seçeneksiz bırakılıyor.

Kürtaj hakkı, kimi yerlerde yasallaştığından beri sağcılarla solcular arasındaki temel mücadele konularından biri.

Kadınların özgürlüğü için kürtajın herkes için güvenli, hızlı ve ücretsiz olarak ulaşılır bir hak olması gerekiyor. Bunun için de meselenin en iyi ihtimalle "nüfus kontrolü" açısından ele alındığı Türkiye'de, Tayyip Erdoğan'ın kadını ikincil konuma iten "cinayet" argümanına karşı kadının seçme hakkı etrafında bir mücadeleyi örmekten geçiyor.

Meltem Oral: Kürtaj cinayet değil haktır!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yine "üç çocuk isterim" diye buyurmuş, bravo. Tam unutacak oluyoruz ki, kendisi belirli aralıklarla bu talebinin unutulmayacak kadar ciddi olduğunu hatırlatıveriyor. En son hızını alamayıp, performans koçu edasıyla Kazakistan Başbakanı'na en az beş çocuk doğurmaları gerektiğini söylemişti. Herhalde ülkenin kapladığı coğrafi alanla nüfusu arasında kurduğu hassas matematiksel korelasyonların ürünü olsa gerek bu rakamlar. Bütün ülkeler için incelikle hesaplanmış benzer tavsiyelerinin olup olmadığını önümüzdeki günlerdeki başka yurt dışı gezilerinde öğrenmeyi umut ediyoruz.

Ancak bu sefer Erdoğan, sosyal sorumluluk hususundaki duyarlılığını sergilemekte üç çocuk dileğiyle yetinmedi. Kendisinin bu konularda yoğun ve derinlikli bir düşünsel emeğin ürünü olduğu açık olan yeni talepler geliştirdiğini görüyoruz. Erdoğan, Uluslararası Parlamenterler Toplantısı'nda "Sezaryanla doğuma karşıyım, kürtajı cinayet olarak görüyorum. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha dışarıda öldürmüşsünüzdür. Fark yok" demiş. Toplantı çok mu sıkıcı geçiyordu bilmiyorum ama Başbakan'ın tüm toplumu daha duyarlı olmaya çağırdığı bu konu hakkında birkaç şey söylemek bir zorunluluk.

Siz çocuk öldürmeyi iyi bilirsiniz

Erdoğan'ın sözleri karşısında insanın aklına "riyakârlık" dışında başka bir sözcük gelmiyor gerçekten. Başbakanın çocuk ölümlerine karşı ne kadar duyarlı olduğunu anlamak için fazla düşünmeye gerek var mı? Polisin attığı gaz bombalarının evinde oynarken kaç tane bebeğin kafasına isabet ettiğini hesaplayamıyoruz. Evinin önünde havan mermisiyle öldürülen 14 yaşındaki Ceylan Önkol, Başbakan'ın duyarlılığının kapsama alanına girmiyor belli ki. En son Roboski'de bizzat bu devlet tarafından katledilen 34 kişinin 17'sinin çocuk olması da Başbakan'da zerre duyarlılık yaratmıyor anlaşılan. Aksine ırkçı İdris Naim Şahin'le el ele diz dize katliamı savunuyor, katliamı telin edenlere aba altından sopa gösteriyor. Kürtten çocuk olmaz mı Başbakan?

Ahlakınız batsın!

Çocuk doğurup doğurmama tasarrufu kadına aittir. Hiçbir iktidarın kadın bedeni üzerinden devlet politikası geliştirmeye hakkı yoktur. Erdoğan'ın o çokça tekrarladığı "3 çocuk doğurun" vecizesinin de, "kadın erkek eşitliğine inanmıyorum" demesinin de, parti temsilcilerinin, bakanların, patronların cinsiyetçi açıklamalarının da dönüp dolaşıp dayandığı yer aile kurumunun "kutsallığı" oluyor. Hükümet, LGBT, kadın erkek eşitliği, aile gibi konularda "genel ahlak" perdesinin arkasına geçerek, bu konuda daha fazla özgürlük talep edenleri ahlaksızlıkla niteliyor. Tipik neoliberal-muhafazakâr söylemlerle ailenin kutsallığına, çocuk doğurmanın gerekliliğine, kürtaja dair Bushvari açıklamaların alt metninde yeni işgücü kuşaklarına duyulan ihtiyaç açıkça okunuyor.

Devletin yapması gereken toplumu kürtaj karşıtı duyarlılık çerçevesinde kenetlendirmek değil, kürtajın erişilebilir olmasını sağlamaktır. Kürtaj ücretsiz, sağlıklı koşullarda uygulanan, psikolojik destek imkânı sağlanan bir süreç olmalıdır. Okullarda korunma yöntemleri konusunda bilgilendirici cinsellik dersleri verilmelidir. Başbakan Erdoğan ise duyarlılık yaratacak bir konu arıyorsa 13 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden 26 kişi hakkında mahkemenin verdiği karara baksın!

Meltem Oral

Kürtaj hakkı: “vicdan” değil siyaset!

Başbakan Erdoğan kürtaj karşıtı söyleme başvuran ilk politikacı değil. Benzer söylemleri Polonya, Rusya, Brezilya, İngiltere, ABD ve daha birçok ülkede sağ kanat politikacıların ağzından çok kez duyduk. Kürtaj karşıtı politikacıların bu söylemleri ideolojik ve politiktir.

Birçok ülkede kürtaj karşıtı söylem LGBT bireylere yönelik ayrımcılıkla, eşit işe eşit ücret talebini reddetmekle, kadın erkek eşitliğini kabul etmemekle, aile kurumunun "kutsallığını" korumak adına boşanmayı zorlaştıran yasalar veya başka yollarla aile kurumunu güvence altına almaya çalışan politikalarla birlikte üretiliyor. Dolayısıyla Başbakan'ın söylemi salt vicdani bir tutum değil. Belli bir ideolojik kampın, "düzene" dair sınıfsal çıkarları koruma adına geliştirdiği sistemli bir politika.

İngiltere'de 80'li yıllarda kürtaja karşı kampanya başlatan sağ kanat politikacılar aynı zamanda "Eşit Haklar Yasası"na karşı oy kullanmışlardı. ABD'de Nixon'ın, Clinton'ın ve baba-oğul Bush'ların kürtaj karşıtlığı her zaman özgür sekse karşı, ailenin korunmasından yana, eşcinsellik karşıtı politikalarıyla el ele yürüdü. Kısaca kürtaj meselesindeki tutumunuz, kadın özgürlüğüne dair nasıl bir perspektifinizin olduğunu gözler önüne seriyor.

Kadın işçilerin mücadelede olduğu her süreçte oy, mülk edinme, iş, iş güvencesi, eşit ücret, kreş talepleri kürtaj hakkıyla birlikte dillendirildi. Kürtajı sınırlandırmaya, kapsamını daraltmaya çalışan hamleler kitlesel gösterilerle püskürtüldü. 70'li yıllarda İngiltere'de kürtaj yasasını daraltmak için kampanya başlatan sağcı milletvekillerine karşı işyerlerinde, sendikalarda, okullarda kadın-erkek işçilerin büyük desteğini alan "ulusal kürtaj kampanyası" düzenlenmiş, kürtaj hakkı için yapılan yürüyüşler sendikaların katılımıyla on binleri bulmuştu. Sendikalı işçilere göre kürtaj hakkına yapılan saldırı işçi sınıfına yapılan bir saldırıydı. Kürtaj her zaman yoksul kadınların yasallaşmasını, sağlıklı, güvenilir koşullarda uygulanmasını talep ettiği bir hak oldu.

Birtakım sağcı, muhafazakâr politikacıların kapitalizmin en küçük birimi olan aileyi koruma gayesinin ardında sınıfsal çıkarlar, üzerinde ise "kutsallık" perdesi var. "Ailenin kutsallığı", "yaşamın kutsallığı", "anneliğin kutsallığı" diye liste uzatılabilir. Bu kutsallık argümanı çevresine bir çok insanı çekebiliyor. Erdoğan her kadının en az üç çocuk doğurmasını vicdanlı olduğu için istemediği gibi kürtaja da vicdanlı olduğu için karşı değil. Yeni kuşaklar, yeni işçiler, daha çok büyüyen ekonomi derdinde, nüfusu "yaşlı" ülkelere danışmanlık yapmaya soyunacak kadar bu meseleye "hâkim" neticede.

Kimin ahlâkı?

Kadın hakları ve kadın özgürlüğü sadece eşit ücret, kreş, çalışma, boşanma vb. konularla ilgili değil. Kadın özgürlüğü aynı zamanda kadın bedenini ve cinselliğini kapsayan bir konudur. Kadınların gece dışarıya çıkması, dilediği gibi giyinmesi, bekâret gibi konuları da etik gerekçelerle açıklamaya çalışanların asıl yaptığı kadının toplumsal konumunu annelikle, doğurganlıkla sınırlandırmaktır. Dönüp dolaşıp her kadının ancak bir anne olduğunda anlamını bulabileceğini söylemektir.

Kadınların yalnız "bir kısım" özgürlüğünü savunmak diye bir şey yok. Evlenmeden sevişsin ama kürtaj olmasın ya da dilediği gibi giyinsin ama çalışmasın, çalışsın ama erkeklerden az ücret alsın diyemezsiniz. Kadınlara her hamile kaldığında doğurmasını mı öneriyorsunuz? Kadınlar üreme fabrikası mı? Anne olmayı istemiyor olmasına ya da bilmem kaçıncı kere istemiyor olmasına karşı vereceğiniz yanıt "madem öyle sevişmesin" mi? Cinselliği kontrol etme hakkı kadındadır. Evlenmeden cinsel ilişki yaşamak, kaç kez, kiminle ya da kimlerle yaşanacağına karar vermek, istediği zaman çocuk doğurmak ya da doğurmamak kadınların kendi tercihleriyle kontrol ettikleri bir konudur, olmalıdır.

Son olarak Erdoğan ve benzerleri bir siyasal kampın temsilcileri olarak, başka kaygılarla bu tartışmayı yapıyor. Ancak kürtajı bir "vicdan" sorunu olarak tartışan birçok kişi var. Kürtaj konusu ahlaki, vicdani değil, politiktir. Herkesin uzlaşabileceği bir "vicdan" üzerinden siyasi konulara açıklık getiremezsiniz. İlla bunun vicdani bir konu olduğunu düşünüyorsanız, bu sizin vicdanınızdır. Vicdanın sözlükteki tanımı "kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç" olarak geçiyor. Kimse kimseye vicdan muhtarlığı yapamaz. Kürtajı savunanlar "bütün gebe kadınlar kürtaj olsun" diyemeyeceği gibi, tersi de söylenebilir bir şey değildir. Sizin nasıl vicdani tercihleriniz varsa, başkalarının da vardır.

Meltem Oral

Dünya Sağlık Örgütü'nün verileri: Kürtaj yasağı cinayettir!


Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) araştırmalarına göre, kürtaj hakkının kısıtlanmış olduğu ülkelerde toplam kürtaj oranları, kanunen serbest olduğu ülkelere nazaran çok daha fazla. Kürtaj yasağının bulunduğu ülkelerde operasyon sırasında ölüm sayısı ise bir hayli yüksek.

Dünya Sağlık Örgütü'ne bağlı Guttmacher Enstitüsü tarafından hazırlanan raporlar, 2008 yılı itibariyle kürtajın yasak olduğu Afrika'da doğurganlık yaşlarındaki 1000 kadından 29'unun, Latin Amerika'da ise 32'sinin kürtaj yaptırdığını ortaya koyuyor. Bu oran kürtaj hakkının bulunduğu Batı Avrupa'da ise 1000'de 12 civarında.

Kürtaj yasağı, operasyonların riskli koşullarda, çoğu zaman tıbbi eğitim almamış kişiler tarafından yapılmasına sebep oluyor. Dünyada yılda 42 milyon kürtaj yapılırken, bu ameliyatların yüzde 14'ü olumsuz koşullarda gerçekleşiyor.

Kürtaj yasağının bulunduğu ülkelerde operasyon sırasında ölüm sayısının yüksekliği dikkat çekiyor. 2008'de 47 bin kadın kürtaj yaptırırken yaşamını yitirdi, bu sayı dünyada anne ölümlerinin yüzde 13'üne tekabül ediyor. Ancak birçok ülkede kanunların esnetilmesi sayesinde 2003-2008 arasında kürtajla alakalı ölümlerin sayısında 9000'lik bir azalma görüldü.

Yalnızca ölümler de değil

Kanun dışı kürtaj ameliyatlarından çıkan komplikasyonlar nedeniyle ise yaklaşık 8 buçuk milyon kadın sağlığını kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, güvenli olmayan kürtajların kadınlar için zararları "sağlık sorunlarıyla sınırlı değil." Örgüt bu sorunlardan bazılarını "Ameliyatta çıkan komplikasyonlar kadınların üretkenliğini düşürerek, yoksullar üzerindeki ekonomik yükün artmasına sebep oluyor, kısırlık gibi sorunlara yol açıyor, anne ölümleri yüzünden çok sayıda çocuk da annesiz büyüyor" şeklinde sıralıyor.

Örgüt, 2004 yılında üreme sağlığıyla ilgili belirlediği beş strateji arasına "riskli kürtajları önleme" maddesini de ekledi. Riskli kürtajların en yüksek oranlara vardığı Latin Amerika'da (yüzde 95) ve Afrika'da (yüzde 97) kanunların kürtaj hakkını kısıtladığını belirten araştırmalara göre yasalarda esneklik bu oranları düşürmek için büyük önem taşıyor.

BM'nin kürtaj hakkı istatistikleri

Birleşmiş Milletler'in dünyada yürürlükte olan kürtaj kanunlarıyla ilgili hazırladığı istatistiklere göre dünya ülkelerinin sadece yüzde 29'unda hamileliklerde kadının isteği üzerine kürtaj yapılıyor.

BM, ülkelerin yasal düzenlemelerini sınıflandırmak için yedi kriter kullanmış. Buna göre 2009 yılı itibariyle:

- Hamile kadının hayatını kurtarmak için kürtaj uygulanabilen ülke oranı yüzde 97.

- Hamile kadının fiziksel sağlığını koruyabilme amacıyla kürtaj uygulanabilen ülke oranı yüzde 67.

- Hamile kadının ruhsal sağlığını koruyabilme amacıyla kürtaj uygulanabilen ülke oranı yüzde 62.

- Tecavüz veya ensest vakalarında kürtaj uygulanabilen ülke oranı yüzde 49.

- Anne karnındaki bebeğin zarar görmesi halinde kürtaj uygulanabilen ülke oranı yüzde 47.

- Ekonomik veya sosyal gerekçeler sunulması halinde (annenin çocuğunu büyütecek maddi imkanı olmaması gibi) kürtaj uygulanabilen ülke oranı yüzde 34.

- Kadının isteği üzerine kürtaj yapılan ülke oranı yüzde 29.

Bununla beraber Türkiye gibi birçok ülkede kürtaj, ailenin ve çocuğun babasının rızasını da gerektiriyor. Ayrıca kürtajın yapılabildiği gebelik süresi de ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyor. Örneğin Türkiye'de şu anki yasal düzenlemeye göre dahi yasal süre en fazla 10 hafta.

Kürtaj Yasağına Karşı Erkekler, Basın açıklaması çağrısı

Kürtaj Yasağına Karşı Erkekler
Basın açıklaması ve yürüyüş çağrısı

5 Haziran Salı akşamı geniş katılımlı bir toplantıyla bir araya gelen, farklı politik çevrelerden muhalif erkekler, Kürtaj Yasağına Karşı Erkekler adıyla yapılacak bir eylemin çağrıcılığını üstlenme kararı aldı.

Tarih: 10 Haziran 2012 Pazar günü
saat: 14.00
Toplanma yeri: Beyoğlu Tünel Meydanı

Kadınların kürtaj konusundaki iradelerini ellerinden almaya kalkışmak, kadına yönelik şiddet ve baskının apaçık bir şeklidir. Kürtaj, kadınların kendi nihai kararıyla gerçekleştirecekleri bir fiildir. Bunun hakkında ahkâm kesmek erkeklere düşmez. Erkeklerin, kadınları yok sayarak onlar adına konuşması, baskıcı erkek zihniyetinin ta kendisidir. Başbakan’ın, siyasetçilerin ve onun yardakçısı köşe yazarların yaptığı şey, yalnızca kendi siyasal iktidarlarını değil, aynı zamanda erkeklerin toplumdaki iktidarını pekiştirmektir.

Kadınların baskılanması karşısında susmak, ataerkil devletin kadınlara yönelik bu saldırısına sessiz kalmaktır. Bu şiddete sessiz kalmayacağımızı, hep birlikte ilan etmek için erkekleri sokağa çağırıyoruz. Biliyoruz ki kadınların bedenini daha da kısıtlamaya çalışan başta kürtaj yasağı ve benzeri girişimler, giderek otoriterleşen bir devletin habercisidir.

Bu mesele, devletin öncelikle kadınların bedenleri ve beraberinde tüm insanların bedenleri üstünde katı bir denetim kurma çabasıyla ilgilidir. Bu devlet, kimin öleceğine, kimin ne kadar doğurması gerektiğine karar verdiği gibi, kimin hayatta kalacağına, ya da dünyaya nasıl ve ne zaman geleceğine de karar vermek istiyor. Kadın bedenini, kendi nüfus politikası hesaplarının nesnesi olarak gören ucuz işgücü yaratmaya çalışan ekonomist mantığın, hayatın içine giderek daha da nüfuz etmesini, inanç simsarlığı yoluyla meşrulaştırmaya çalışıyor. Tecavüzcülerin sırtını sıvazlayan, kadın cinayetlerini görmezden gelen, kadınları eve kapatıp çocuk makinesine çevirmek isteyen bu ataerkil devletin karşısına, biz erkekler aynı zamanda kendi erkekliğimizle de yüzleşerek karşı durmak zorundayız. İktidarın erkek borazanları, kadınlara yazılı saldırılarına devam ederken biz sokaklarda, kendi sözümüzü söyleyeceğiz.

Bu karşı duruşu, mümkün olan her şehirde irili ufaklı gösterilerle yaygınlaştırmak istiyoruz. Bu duruşu savunan erkeklerin, bulundukları her yerde kendi oluşturacakları inisiyatiflerle eyleme geçmek için bunu bir çağrı olarak görmesini istiyoruz.

Kürtaj yasağına karşı koyuyoruz, kadınlar adına konuşmayı reddediyoruz.

10 Haziran Pazar günü saat 14.00’de kürtaj yasağına karşı çıkan bütün erkekler sokaklara!